30 Nisan 2024

zeki-sarihan

ERDOĞAN-GÜLEN SAVAŞINDA ALINACAK TAVIR NE OLMALI?

  • PDF

Zeki Sarıhan 

Tayyip Erdoğan ekibiyle Fethullahçı Cemaat arasında savaşı andıran keskin mücadelede nasıl bir tutum almalıyız? Günümüzde herkes ister istemez bu soruyu kendine soruyor ve verdiği yanıta göre de tavır alıyor.

Yakın tarihe kadar birbirlerinden güç alarak devleti birlikte yöneten bu iki kuvvet, aralarındaki çıkar çatışmaları nedeniyle ayrıştılar ve birbirlerine düşman oldular.  Öküz öldü, ortaklık bozuldu. İkisi de öbür taraf hakkında söylediklerinde haklıdırlar. Erdoğan tarafı “Bunlar polis ve yargı eliyle beni devirmek istiyorlar” diyor ki doğrudur. Gülen tarafı ise “Siz hırsızsınız. Rüşvetçisiniz” diyor ki, bunun da fazlası yok, eksiği var! İşin özü şudur ki, yıllardan beri yetiştirdiği elemanları devletin kilit noktalarına yerleştiren Cemaat, 2002’den beri AKP iktidarına ortak olmuş fakat yeteri kadar güçlü olduğunu hissettiği anda Erdoğan ekibini devirerek AKP içinden kendine yakın gördüğü kadrolarla yeni bir hükümet kurmak istemiştir. Bunu, ancak yolsuzluk dosyalarını ortaya koyup muhatabını itibarsızlaştırarak, hatta tutuklayıp yargılayarak yapabilirdi.

Fethullahçılarla mücadele, Erdoğan ekibi için varlık-yokluk sorunu haline gelmiştir. İktidar, Fethullahçı elemanları görevlerinden alırken, tutuklar ve emri altına aldığı mahkemelerde yargılarken sureti haktan görünerek birlikte işlediği suçları yalnız Fethullahçılar işlemiş gibi davranıyor.

DEĞNEĞİN İKİ TARAFI DA…

Aslına bakılırsa bunlar bir elmanın iki yarısı gibidirler. İkisi de gericidir. 12 Eylül rejimi altında geleceğe ait umutları ellerinden alınan, pasifleştirilen kitlelerin yöneltildikleri sığınaklardır. Değneğin iki tarafı da tutulacak gibi değildir! Ancak bu durum, işin açıklaması en kolay yanıdır. Bu ikisinden hangisinin daha tehlikeli, daha güçlü olduğuna, bundan sonra hangisinin kaderimiz üzerinde daha fazla söz sahibi olması ihtimaline bakmak ve ona göre tutum almak gerekir.

“Tarih, sınıf mücadelelerinden ibarettir” sözü ünlüdür. Fakat genellikle sanıldığının aksine bu mücadele yalnız halkla hâkim sınıflar arasındaki mücadeleden ibaret değildir. Erdoğan-Fethullah savaşında görüldüğü gibi hâkim sınıflar arasındaki mücadelede de bunun içindedir. Hatta bugün Türkiye’de yaşadığımız gibi hâkim sınıflar arasındaki mücadelede, halkla hâkim sınıflar arasındaki mücadeleden daha da şiddetlidir. Dünya tarihi de bunun örnekleriyle doludur. Dünya savaşlarını çıkaranlar da halklar değildir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının nedenini hatırlayalım: Dünyayı aralarında yeniden bölüşmek isteyen emperyalist kamplaşma dünyayı iki kez mezbahaya çevirmişti.

Her iki savaş sonunda da emperyalistler yıpranmış, bundan halklar için, devrim için elverişli şartlar doğmuştur. Sırtlarında yumurta küfesi olanlar, “Varsın birbirlerini yesinler, ben uzaktan seyrederim, armut pişer ağzıma düşer” dememişlerdir.  Emperyalistler arasındaki çelişkilerden yararlanmaya çalışmışlardır. Lenin’in, gelebilecek suçlamaları göze alarak 1917’de bir Alman zırhlı treniyle Rusya’ya geçtiğini hatırlamak yeter. Türk Kurtuluş Savaşı da emperyalistler arasında bu çekişmeden yararlanmasını bilmiş, bunların bir kısmını tarafsızlaştırmaya, düşmanını teke indirmeye çalışmıştır.

OKUN SİVRİ UCU NEREYE?

Siyasi demeçlerdeki üsluba ve gazetelerde, televizyonlarda dile getirilen görüşlere bakılırsa, bir kısmı, dinci bir yapılanma olması, geçmişte Ergenekon ve Balyoz davalarında tertipçi roller oynaması nedeniyle cemaatçileri daha tehlikeli görüyor ve hükümetin bir an önce bu kadroları temizlemesini istiyor. Oklarının sivri ucunu bu cemaate yöneltiyor. Hatta denebilir ki, bu konuda AKP hükümetiyle ateşkes ilan edenler, onun bu konuda aldığı bütün uygulamaları alkışlayanlar vardır.

Erdoğan-Gülen odaklarının savaşı, Türkiye’de emekçi sınıflar ve onların kurmaya çalıştığı demokrasi için elverişli bir zemin yaratmış olmalıdır. Bu ekiplerin ikisi de yıpranmıştır ve bu savaştan daha da yıpranacağa benziyor.  Ancak bu mücadelede yenilen Gülen ekibidir. Erdoğan ekibi ise iktidardaki gücünü kullanarak zaman kazanmaya, yolsuzluklarını unutturmaya çalışıyor. Bunu başarabilirse millet üzerinde gerici diktatörlüğünü pekiştirecektir.

Bu bakımdan, her iki kuvvetle mücadelede okun sivri ucunu Türkiye’de şimdiye kadar görülmüş en gerici rejimi yerleştirmeye çalışan, hem diktatörlüğe giden, hem de yolsuzluk ve rüşveti meşru hale getiren, ayakkabı kutularındaki milyonlarla birlikte siyasi ahlakı da sıfırlayan AKP iktidarına karşı yöneltmek zorunludur. Bunun yaratacağı sonucu kestiren Erdoğan ekibi, kendisine yönelen her muhalefeti Cemaatle bağlantılı gösteriyor. Okların oraya yönelmesini istiyor.

“Güneş her sabah yeniden doğar, her sabah yeni bir dünya kurulur” sözü siyasette de en temel ilkedir. Dünün güneşi bugünkü çamaşırı kurutamıyor. İktidar partisiyle kanlı bıçaklı olan cemaat taraftarlarının muhalefet partileriyle barışmak istemesi o partileri lekelemez. İkinci Dünya Savaşı’nda ABD ile Sovyetlerin Alman faşizmine karşı güç birliği yapmalarından ders çıkarmalıdır. Siyasi mücadele her zaman birbirine dolanmış ipler yumağı gibidir. İpin ucunu yakalayarak yumağı çözmek feraset istiyor.  (23 Aralık 2014)

 

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

trafik cezası öde kredi kartı ile fatura öde online fatura ödeme fatura öde