30 Nisan 2024

zeki-sarihan

HAKKÂRİ’DE SİYASİ HAYAT

  • PDF
Multithumb found errors on this page:

There was a problem loading image file:///C:\Users\matbaa\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image002.jpg
There was a problem loading image file:///C:\Users\matbaa\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image004.jpg

 

Hakkâri’de siyasi hayatın rengini kabataslak öğrenmek için seçim sonuçlarına bakmak yeter. Çıkardığı üç milletvekilinin üçü de BDP’li. Son yerel seçimlerde BDP adayları (İki eş başkan) oyların yüzde 66.8’ni almışlar. BDP’yi oyların yaklaşık dörtte birini alan AKP izliyor. Öteki bazı partiler hiç yok değil. İl Genel seçimlerindeki oyları yüzde birin altında olmakla birlikte belediye Başkanlığında BTP 2.5, MHP 2.3, CHP 1.4, SP 0.9 oy almışlar. Bu durum, ildeki asker ve polislerin ve üniversitenin bulunduğuna da yorulabilir. Bir Hakkâri yerlisi, BDP’li değilse AKP’lidir. Cemaatin de Hakkâri’de varlığı seziliyor. Üniversitede etkin oldukları açık. Türkiye ve Zaman gazeteleri burada elden dağıtılıyor. Üç dershaneden en az ikisinin Cemaatin elinde olduğu bildirildi. İki kitapçısı varmış. Uğradığımız birinde dini yayınların bolluğu dikkat çekici.

11 Temmuz Cuma günü beni, eşim Şenal’ı ve büyük oğlum Emre’yi Van’dan Hakkâri’ye götüren minibüste türbanlı bir genç kız da vardı. Çukurca’ya gidiyormuş. Manisa’da mühendislik okuyormuş. Ankara’da staj yapmış, memleketine dönüyor. “Kürtler artık kızlarını okutuyorlar mı?” diye sorduğumda “Erkeklerden çok kızlarını okutuyorlar” dedi.  Şoför söze karıştı: “Apo’nun sayesinde! O yol açtı, o teşvik etti.” dedi.

Kürtçe müzikleri dinleye dinleye yolculuk yapıp Hakkâri’ye girerken bir kalabalıkla karşılaştık. Neden toplandıklarını sorduğumuzda, arabaya binen gençlerden biri “Şehidimiz var!” dedi. Rojava’da, IŞİD güçleriyle çarpışan 30 yaşındaki Fazıl Kapalak ölmüş. Onun cenazesini Büyük bir kalabalıkla kaldırmışlar. Yüksekova Haber sitesinde yer alan haberlerde görüldüğü üzere cenazede PKK bayrakları ve Öcalan’ın büyük boy posteri taşınmış.

BURADA DA MI GAZ?

İlk ziyaretimizi Belediye’ye yapmak istedik. Telefona verilen cevapta başkanın taziye çadırında olduğunu söylediler. Oraya gitmeli miydik? Neyse ki ölen IŞİD gibi bir örgütle savaşmış Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıydı. Oraya gitmek aynı zamanda bir nezaket gereği imiş. Çarşı içinde üstü çadırla gölgelik yapılmış bir kahvehanede hoca dua okuyordu. Bizi ayağa kalkarak karşıladılar. Ölenin yakınlarına başsağlığı diledik ve beş on dakika oturduk. Hoca yeniden Arapça, Kürtçe dualar okudu ve dualarını “Kürdistan’ın bütün şehitlerinin ruhuna” adadı. Bu protestoların, aynı zamanda Türkiye Hükümeti’ni de hedef alıyor olması, IŞİD’in Tayyip Erdoğan Hukümeti tarafından desteklendiğine olan inançtan kaynaklanıyor. Buradan, kapısında hem “Belediye”, hem de onun Kürtçe karşılığı olan “Şeredariye” yazan binada eşbaşkan Dilek Hatiboğlu ile on dakikayı geçmeyen bir görüşme yaptık ve Hakkâri dağlarını temsil eden bir duvar resminin önünde fotoğraf aldık. Belediye Çay Bahçesi’nin önünde ise yalnız Kürtçe olarak “Çayxaneya Bahçeye Şeredariye” yazıyor. Devlet kurumlarında ise şimdilik yalnızca Türkçe isimler var.

Akşam, öğretmenevinde otururken birden burnumuza bir gaz kokusu geldi ve genzimiz yandı. Bir kısım gençler, o günkü cenaze için protesto gösterileri yapıyor, polis de gaz sıkıyormuş. “Allahım yarabbim, Ankara’da gaz, Hakkâri’de gaz! Gazdan kurtuluş yok mu?” diye söylendik. Öğretmenevinin içine sığındık. Gaz işi uzunca bir süre devam etti. Hakkârililer “Biz artık alıştık. Sinizüte iyi geliyor” diyorlar.

Bu kentte geçen üç gün içinde edindiğim izlenim şu: Burada ikili bir iktidar var. Bir yanda devleti temsil eden vali, asker, memur ve eğitim kurumları, diğer yanda ise Belediye’de cisimleşmiş halk. Ancak burada herkes, her istediği siyasi görüşü savunabiliyor. Herkes bayağı liberalleşmiş. Ama bunu kendilerine karşı da geçerli hale getirmişler. Büyük bir Öcalan hayranlığı var. Onu Kürt halkının tartışmasız lideri olarak benimsiyorlar. Barış sürecinin sonucu olarak onun birkaç yıl içinde serbest bırakılacağını da umuyorlar. Kadın-erkek-çocuk, kiminle konuşsanız size daha önce devletten çektiklerini, Kürtlerin nasıl aşağılandığını, zulüm gördüğünü anlatıyor. Bay köyünde ziyaret ettiğimiz bir evde aile, oylarını AKP’yi vermiş. Aile reisi, yılın yarısından çoğunu oğlunun iş tuttuğu Alanya’da geçiriyormuş. Hakkâri cezaevinde görevli iken evine yarım kilo makarna götürmesine güvenlik güçlerinin nasıl engel olduğunu yana yakına anlattı. Eşi ise yıllarca önce Antalya’da bir hastanede Kürtçe konuştuğu için kendisine nasıl düşman gözüyle bakıldığından dertlendi. Bir seferinde karşılıklı çatışma nedeniyle evlerinin yakınındaki otların nasıl tutuşup yandığını hikâye etti.

EĞİTİMDE DİL SORUNU

Bir akşam öğretmenevinde Eğitim-Sen başkanı ve 5-6 kişilik bir öğretmen grubuyla görüştüm. Önce ildeki sendikal durumu sordum. Şu yanıtı verdiler: “2002’den önce Eğitim-Sen’in üye sayısı 1200 civarında idi. Bugün de öyle. Eğitim-Bir Sen’in üye sayısı ise 40 idi. Bugün 600’ü buldu!”  Başka bir öğretmen sendikasının Hakkâri’de örgütü yok.

Eğitimdeki dil sorunu üzerinde görüşlerini anlattılar. Çocukların bir kısmı ilkokula hiç Türkçe bilmeden, bir kısmı ise zayıf bir Türkçe ile başlıyorlarmış. Anadilinde eğitimin ne biçimde verileceği konusunda açık bir görüşleri yok. Seçmeli Kürtçe dersleri açılmış ama “Öğretmen yok” bahanesiyle yeterince uygulanamamış. Bu dersleri öğretmenlik formasyonu olmayan Kürtçe bilenler veriyormuş. Dersler yalnız Kürtçe mi, iki dilden mi yapılmalı, hangi sınıfa kadar işlenmeli, bu konuda bir plan olmadığı anlaşılıyor. Kürt dilinin çok zengin olduğuna inanıyorlar. Hatta Türkçeyle karşılaştırmak için de bir örnek verdiler: Türkçede hayvanları güden kişiye yalnız “Çoban” denirken, Kürtçede keçi, koyun, sığır, kuzu gibi hayvanı güdenler ayrı ayrı sözcüklerle karşılanıyormuş. Bir öğretmen Cep telefonuna Kürtçe Sözlük (Ferheng) indirmiş. Sık sık buna bakıyormuş.

Yaylada sekizinci sınıfa geçmiş bir öğrenciye Türkiye’nin başkenti neresidir, Hakkâri’nin ilçeleri hangileri? gibi birkaç soru sordum ama sorularımı anlamadı. Yanındakiler Kürtçeye çevirdiler ve cevaplarını da Kürtçe verdi. Onun hâlâ Türkçe öğrenemeyişini yaramazlığına yordular. Hakkârililer evde, çarşıda, pazarda Kürtçe konuşuyorlar. Öğrenimleri çok zayıf. Orta yaşlarda olup da hiç okula gitmeyenler var. Çoğu ilkokul veya ortaokulda okulu bırakmış. Kadınların bir haylisi hiç Türkçe bilmiyor.

CUMHURBAŞKANI ADAYLARI DEMİRTAŞ

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tabii BDP adayı Hakkâri milletvekili Selahattin Demirtaş’ı destekleyeceklerdi. Şimdiye kadarki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türk adaylara oy vermişlerdi artık Türkler de Kürt adaya oy vermeliydiler… Fakat ikinci turda Tayyip Erdoğan’a oy vereceklerini de saklamıyor gibiydiler. Ne de olsa Kürt açılımın mimarı idi. Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy vereceklere hayret ediyorlardı. Ben yalnızca soru sorup görüşlerini alma niyetindeyken bir konuda kendi görüşümü açıklamak zorunda kaldım: İki taraflı milliyetçilik ve Başbakan’ın İslamcılığından başka bir seçenek daha vardı. Hangi milliyetten ve inançtan olursa olsun ezilenlerin, halkın birleşip iktidara gelmesi. Böylece tartışmanın içine “sosyalizm” de girmiş oldu. Bu sözü benden duyunca gözlerinin parladığını hissettim. Stalin tipi değilse de sosyalizmi elbet istiyorlardı.

Ertesi günü Eğitim-Sen’de buluşarak bu konuyu tartışmamızı önerdiler. İftardan sonra buluşmaya karar verdik. Fakat Eğitim-Sen’in de içinde yer aldığı KESK Şubesini kapalı buldum. Öğretmenevine gittim. Başkanın telefonları yanıt vermedi! “Bir aksilik olacak” deyip üzerinde durmadım ama burada tek başıma çay içip kalkmak da canımı sıkacaktı. Bir masada oturan beş altı kişinin yanına yanaştım. Eğitim-Sen başkanına ulaşamadığımı anlattım. Hemen masalarına oturttular. Çay ısmarlandı ve hareketli bir sohbet başladı. Bunlar öğretmen değildi. İçlerinden yaşlıca biri dedi ki: “Biz Karadeniz’e gitsek bir yudum su vermezler. Ama biz misafirimize hürmet ederiz.” Benim Karadenizli olduğumu bilmiyordu. Yalnız Karadenizli değil, ütüne üstlük Fatsalı olduğumu anlattım. Fatsa’da geçmişte ne olup bittiğini biliyorlar mıydı? Hiç biri bilmiyordu. Bu bana Kürtlerin yalnız kendi sorunlarıyla ilgilendiğini düşündürdü. Sinop ve samsun olayları aklıma geldiyse de Karadenizlilerin sandıkları gibi olmadığını, Urfalı Kürtlerin her yıl Karadeniz’e fındık toplamaya geldiklerini ve kötü davranış görmediklerini anlattım.

PKK’nın toprak ağalığını hedef alıp almadığını sordum. “Alıyor” dedi muhataplarımdan biri. Örnek olarak kendisinin tanık olduğu bir olayı anlattı. Yaylalar için kabileler kendi aralarında kavga ediyorlarmış. Güçlü olan aşiret zayıf aşireti yerinden ediyormuş. PKK araya girmiş, ağayı oradan men etmiş. Ağa hiçbir şey diyememiş. Hakkâri’de aşiret düzeni hâlâ etkisini koruyor. İki büyük aşiret var. Ertuşi ve Binyanisi. Ertuşilerin kolları Cevdan, Gıravi, Mamğura, Jirki, Şidan aşiretleri. Binyanisi’nin de kolları var ama bunlar ana aşireti öne çıkarıyorlarmış. Çarşıda 35 yaşında işsiz ve kira geliriyle geçinen biri ile konuştum. Son seçimlerde oyunu AKP’ye vermiş. Ama artık Başbakanın şımarıklığına dur demek için Ekmeleddin İhsanoğlu’na oy vereceğini söyledi. “Ben Müslüman’ım ama çözüm laiklikte ve Avrupa Birliği normlarını kabul etmekte” diye ekledi. Bu, hem Kürtlerden, hem AKP’lilerden İhsanoğlu’na oy geleceğinin örneği midir bilmem…

Bana Hakkâri’den hangi izlenimlerle döneceğimi sordular. Dedim ki “biliyordum ama gözlerimle de gördüm:  Kürtlerin kuyrukları yok! Fakat sizi temin ederim Karadenizlilerin de boynuzu yoktur” Sonra Kürtlük üzerine bazı şakalar yaptım. Anlatıldığı gibi eve gelen konuklarını çok iyi karşıladıkları, yiyip içirdikleri halde misafir giderken köyün alt tarafında önüne çıkıp onu soyuyorlar mıydı? “Eskidenmış. Şimdi misafir verse kimse almaz” dediler. Şehirde dilenen yalnız bir kişi gördüm. O da Suriyeli sığınmacı imiş. Burada dilenciliğin olmaması, aşiret yapısının henüz çözülmemiş olmasından kaynaklanıyor olabilir. –Bir yazı daha var- (18 Temmuz 2014)

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

trafik cezası öde kredi kartı ile fatura öde online fatura ödeme fatura öde