02 Mayıs 2024

ABDÜLHAMİD

  • PDF
       TBMM Başkanı sayın İsmail Kahraman,Abdülhamid’in bizde Meclis açan ilk hükümdar olduğunu hatırlatarak “ ona vefa borcumuz var”diyor.
        Fakat Meclis’i kapatan da Abdülhamid’di.Meclis’i açtı diyerek”ulu”laştırmak da ,kapattı diyerek “ müstebit,gerici,yurtsever aydınları öldürttü,sürdü” suçlamalarıyla onu tanımlamak da yanlıştır.
        Bugünkü ideolojilere göre tarihe böyle “ seçiçi” bakmak tarihi anlamamızı zorlaştırır,tarih siyasi kavgaların aleti durumuna düşer.Öyle de oluyor zaten.
        İkinci meşrutiyet ilan edildiğinde ittihatçı Cavit Bey,Meclic’in 28 Aralık 1908 günkü oturumunda  Abdülhamid dönemindeki eğitimine değinerek “ dimağları çürütmek,gözleri körletmek için hainane çalışma yapanlar” dan bahsetmişti.Halkı cahil bıraktığı lafları o zaman yaygındı.Halbuki Françols Georgeon,Stanford Shaw,Carter Findley,Feroz Ahmad,M.E Yapp gibi tarihçiler Osmanlı tarihinde  kız okulları dahil,eğitimin ve yüksek okulların en çok Abdülhamid’in hem muhafazak hem modernist olduğunu belirtirler.
       Muhafazakarlarımız Abdülhamid’i İslamcı politikalarından dolayı “ ulu” laştırıyor; modernist tarafını görmüyor veya sadece altyapı gelişmelerine bakıyor.
       Tarihçi Shaw,Abdülhamid dönemini “ Tanzimat’ın zirvesi” olarak anlatır.Halbuki İslamcılara göre Tanzimat neredeyse bir “ ihanet” tir. Abdülhamid 1876’da Mebusan Meclisi’ni açış nutkunda  imparatorluğun nasıl geri kaldığını,güçsüz düştüğünü anlatarak aynen şu vurguyu yaptı:
        “ Bu günkü Avrupa medeniyetinin en evvel ülkemize ithal edilmesi…”
       Bir Tanzimatçıdan ne farkı var bu sözlerin? Hukuk sahasında kadın-erkek eşitliği yönündeki adımlar da onun zamanında atıldı.
       İslamcılar Abdülhamid’in Çin’e gönderdiği İslam misyonerlerini heyacanla anlatırlar ama İngiliz-Rus yakınlaşması karşısında  Almanya ile çok sıkı ilişkiler kurduğuna,genç subayların Alman eğitimiyle yetiştirildiğine ve bunun sonuçlarına bakmıyorlar!Örnek Prof.İhsan Süreyya Sırma’nın “ Müslümanların Tarihi” adlı kitabıdır.Bu konuda İlber Oltaylı’nın “ Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu” kitabını okumak gerekir.
       Onun İslamcılığı,özünde imparatorluğu yaşatma çabasıdır.sanayileşmiş Avrupa karşısında kendi kibritini bile yapamayan imparatdrluk çökmektedir.İktisaden ve eğitimce daha gelişmiş olan Hristiyan tebaada ayrılıkçı milliyetçi akımlar çok güçlenmiştir.
      Tanzimat “ Osmanlı vatandaşlığı” formülüyle bunu durduramamıştı.Abdülhamid hilafet ve İslam siyasetiyle hiç olmazsa arap ve Arnavutların sadakatini sağlamak ve İslam dünyasınhda nüfuz kazanarak İngiltere’ye karşı elini güçlendirmek istedi.
      Doğru bir siyasetti.Kurtuluş Savaşın’da bile Türkiye’ye yararı oldu.Fakat Arnavut ve Arap milliyetçileri durmadı.
     Hristiyan toplumlardaki etnik milliyetçilikler daha da sertleşti.Balkanlarda Sırp,Rum ve Bulgar komutanlarıyla başa çıkamayan Abdülhamid,Makedonya’da  İtalyan General Emilio Degiorgis kumandasında Avrupalı Jandarma birliklerinin görevlendirilmesini kabul etmek zorunda kaldı.Balkan Harbinde o toprakları kaybedişimizin kökleri buralara kadar uzanır.
      Böyle dağılan bir imparatorlukta,İngiltere ve Fransa’daki parlamenter demokrasi mümkün müydü? Cumhuriyet döneminde mümkün oldu mu ki? Madalyonun öbür yüzünde,Abdülhamid’in bütün yetkileri kendi elinde toplaması “ idare-i şahsiye” kurması vardır.Eğitimin yaygınlaşmasıyla personeli moderleşen Osmanlı kurumları “ idare-i şahsiye” yüzünden güçlenemedi.her emir ondan beklenir,herkes ona bakardı.
      Sosyolog Max Weber yazmıştır bunu zaten,” idare-i şahsiye” kurumların güçlenmesini zorlaştırır. Tarih ne kadar karmaşık,anlamak için nasıl bilgi ve analitik düşünce gerekiyor,görüyormusunuz?Dağılması mukadder çokuluslu imparatorluğu abdülhamid 20.yüzyıla ulaştırdı,onun okullarından mezun olanlar “ milli mücadele’yi” başardılar ULUS DEVLET’İ kurdular.
 
trafik cezası öde kredi kartı ile fatura öde online fatura ödeme fatura öde